İki Cumhuriyet Sanatçısı: Nejad Devrim & Mübin Orhon – Bölüm I

Cumhuriyet’in 100. yılını kutladığımız dönemde yine 100. yaşlarını kutlayacağımız iki sanatçı; Nejad Devrim ve Mübin Orhon’un, Necmi Sönmez küratörlüğünde İzmir’de bulunan Arkas Sanat Merkezi‘ndeki sergisi, onların sıra dışı hayat ve sanat yolculuklarını ve olgunluk dönemi eserlerini eş zamanlı bir süreçte ele alıyor. Sergi; her ikisinin de İstanbul’da başlayan yaşamları, Paris’teki araştırmaları ve çalışmaları ile dünyaya bakış açılarını gündeme getiriyor ve 100. yaşını kutladığımız Türkiye Cumhuriyeti’nin yaratmayı amaçladığı özgün ve özgür Türk Sanatı hakkında tartışılması gereken konulara gönderme yapıyor.

Cumhuriyet devrimleri ile eğitim almış, sanat çalışmalarını bu devrimlerin ışığıyla şekillendirilmiş iki kuşağın temsilcisi olan Devrim ve Orhon, tarihsel ve uluslararası öneme sahip sanatçılar, İkinci Dünya Savaşı sonrasında arkalarında hiçbir destek olmadan Paris’te ses getiren kişisel sergiler açarak Türk sanatı açısından da son derece önemli bir başarıya imza atmışlar.

Bu sanatçılardan ilk olarak Nejad Devrim’e, sergi kitapçığından alıntıladığım hikayesi ve sergiden çektiğim fotoğraflarla yakından bakalım:

1 Temmuz 1923’te yazar Melih Devrim’le ressam Fahrelnissa Zeid’in ilk çocuğu olarak Büyükada’da doğan sanatçı, 1995’te Polonya’nın küçük bir kentinde bilinmezlikler içinde vefat edene kadar kendisinden önce hiçbir ressamın geçmediği yollarda ilerleyerek birçoğu uluslararası düzeyde başarılar elde etmiştir.

Onu önemli ve sıra dışı kılan, çocukluğundan son nefesine kadar yaptığı resimlerindeki eşsiz ifade biçimi ve yeteneğidir. Nejad’ın resimlerinde ön plana çıkan sentez olgusu, sadece soyut ile figüratif arasındaki akıcı geçişler değil, kültürel bağlamdaki farklı gelenekleri bir araya getirirken geliştirmiş olduğu kişisel yorumda kendini gösterir. Onun Doğu ve Batı kültürlerinin etkilerini ayrıştırmadan eş zamanlı olarak bir arada kullanarak şekillendirdiği çalışmalarında geliştirmiş olduğu resimsel ifade olgunluğunun yanı sıra heyecan verici bir karaktere sahiptir. Bu nedenle Nejad, Cumhuriyet döneminin ideallerine sanatçı kimliğiyle yanıt veren ilk kuşak temsilcileri arasında yer alır.

1940 ile 1990 arasında şekillenen çalışmalarında kendisini belirgin kılan en önemli özellik sürekli araştırmadır. Nejad, edindiği görsel sonuçları sürekli yeni tecrübelerinin odağına yerleştirir. İlk bakışta karşıtlık gibi görünen değerleri ustalıkla kullanarak tekrarlamalardan uzak duran bir stil geliştirmiştir. Oldukça yetkin bir desen gücüne sahip olduğu için gördüklerin doğru bir perspektif ve yorumlayan sanatçı, öğrenciliğinden itibaren figür ve onu çevreleyen öğeleri dışavurumcu bir bakış açısıyla, renklere vurgu yaparak ele alır.

İstanbul 1941-46 Oluşum Süreci

1940’lı yıllarda İstanbul’da Bizans dönemi mimari eserlerinin restorasyonu üstlenen Profesör Thomas Whittemore’un çalışmaları sayesinde Ayasofya ve Kariye de yüzyıllarca boyunca sıvaların altında kalan Bizans mozaiklerinin ortaya çıkması uluslararası sanat ortamında büyük bir heyecan yaratır. Sanatçı, öğrencilik yıllarında çağdaşların hiçbirinde görünmeyen bir ilgiyle Bizans mozaiklerinin kopyalarını yapmaya başlar. Öğrencilik yıllarında Bizans mozaiklerin cesur renklerini Cezanne’a özgü formlarla birleştirmesi genç sanatçının ilk dönem çalışmalarına eşi az bulunur bir ‘çift anlamlılık’ kazandırır. Sanatçı, mozaikleri kopya ederek klasik bir müzenin olmadığı İstanbul’da Bizans sanatını kendine bir okul gibi ele almıştır. Bununla beraber mozaiklerin dayandığı ikonografiyi kendi görsel süzgecinden geçirerek resimlerinin arka planına güçlü bir anlatı yerleştirir. Cesaret, onun karakterinin en temel özelliklerinden birisidir

Paris 1947-68 Büyük sıçrayış: Uluslararası Dönem

Sanatçı, ard arda açtığı kişisel sergileri ve parçası olduğu salon ve grup etkinliklerinin yanı sıra dönemin önde gelen sanatçıları eleştirmenleri şairleri ve sanat tarihçileri ile kurduğu dostluklar sayesinde kendini uluslararası bağlamda konumlandırmayı başaran ilk Türk sanatçılardan biridir. İkinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği 1945 yılı politik olduğu kadar sanatsal, kültürel alanlarda da yeni oluşumların şekillendiği bir dönemin başlangıcı olarak kabul edilir. kübizmden Sürrealizm önemli modernizm akımlarının şekillendirdiği Paris kenti bu yıllarda savaşın kalıntılarıyla mücadele eden farklı sanatsal yönlerinin tartışıldığı bir ortama sahiptir. Eleştirel figüratif sanat, geometrik soyut, lekesel soyut sanat başlıkları altında değerlendirilebilecek dönemsel eğilimler bu yılların sanat gündemini oluşturur. Eleştirmen Jacques Lassaigne, 1947‘deki ilk kişisel sergisi üzerine bir yazı kaleme alır:

Paris’e daha yeni gelen bu sanatçı Fransa’daki çağdaşlarına uğraştıran bir çok sorunu önceden sezmiş bulunuyor. Nejad, İstanbul’un sunduğu ve yararlanılamayan sonsuz zenginlikleri içeren iki kaynağı inceleme merakını göstermiştir. Bunlardan biri Bizans mozaikleri, diğeri ise Arap Hat Sanatı. Sergide bir bölüm Kariye mozaiklerinden esinlenilerek yapılan son derece ilginç resimlerden oluşuyor. Nejad bu mozaikler bulduğu sembol ve ritimleri doğduğu ülkenin mimarisine ve peyzajlarına uyguluyor, aynen balık hareketlerini, mekan ifadelerini aradığı diğer ilginç yapıtlarında da uyguladığı gibi.”

Paris’te ilk dönem resimlerinde sanatçı, doğada gözlemlediği formları çizgisel biçimde resmederek soyutlar. Cezanne’a özgü bir yaklaşımla kompozisyon yüzeyini geometrik renk blokları ile oluşturur. Biraz kübizm etkisi ile de, resim düzeyini farklı renklere parçalara ayırması onun çalışmalarına iki boyutlu bir yaklaşım getirir. Bilinen anlamda perspektifin ortadan kalkması ile oluşan görsel yapı, renklerin formu, hareketi ile renk tonlarına göre ifade bulur. Bizans mozaiklerindeki renk bloklarına da gönderme yapan bu eğilim, Nejad’ın, üç farklı tarzı eşzamanlı olarak yorumladığını ortaya çıkarır: Figürasyon, Soyutlama, Saf Soyut. Birbirinin içinde eriyerek farklı formlara dönüşen bu tarzlar, herhangi bir karışıklık oluşturmadan Nejad’ın 1950-55 arasındaki çalışmalarının ana rotasını belirler.

1955- 60 yıllar sanat hayatının en verimli dönemini geçiren sanatçı, Paris, Kopenhag , New York ve Brüksel’de kişisel sergilerinde ortaya çıkardığı gibi, resim düzeyini katmanlarla üst üste yeniden yeniden çalışarak etkileyici bir görsel ifade geliştirir.

Nejad her fırsatta izlenimlerini kağıt çalışmalarını aktararak farklı bir ışığın ve mimarinin izini sürer. Doğada gördüklerini resimlerini aktarırken 1960’ta bu kez Avrupa’da edindiği görsel tecrübeleri Orta Asya mimarisinin ve doğasının renkleri ile birleştirmeye yönelir.

Resimlerinde kubbeleri, minareleri, taç kapılarını konu ederek, semi-figüratif olarak değerlendirilebilecek bir stil üzerinde yoğunlaşır. Varşova ve Orta Asya ülkelerinde gerçekleştirmiş olduğu resimleri onun olgunluk sürecinin halkalarından biri olarak yorumlamak yanlış olmayacaktır. Onun Orta Asya coğrafyasından sonraki durağı olan Çin yolculukları, sadece bu dönem resimlerine değil tüm sanat yaşamı boyunca etkisini gösterecek olan görsel arayışın şekillenmesinde etkili olur. 1962 ve 1964’te iki kez Çin’e giderek uzun süre bu ülkenin farklı bölgelerini gezerek resim yapan sanatçı, izlenimlerini çalışmalarını aktarırken daha önceki dönemlerde ön plana çıkan sentezci yaklaşımından uzaklaşır. Karşılaştığı manzara o kadar derinden etkiler ki hala bildiği her şeyi unutup görsel tecrübelerinden de yararlanmayı bir tarafa bırakarak, tamamiyle farklı bir biçimlendirme sürecine girer. Bu sayede, resimlerinde ‘monokrom’ olarak değerlendirilebilecek ögeler belirir. Aynı rengin farklı tonlarını etkileyici bir ustalıkla kullanarak gözlemlediklerini görsel kodlara dönüştüren nejat resim yüzeyinde belirgin bir derinlik hissi uyandıracak fırça vuruşları üzerine eğilir. Karşıt renklerin çarpıcı dinamizmi yerini monokrom derinliklere bırakırken ressam gözlemlediklerini şiirsel bir dinginlik yorumlayarak kendi tarzının en uç noktasına varan bu ustalığı izleyicilere sunar. Sanatçı 1990’lara dek uzanan sürede oldukça farklı rota üzerinde gelişmeye devam eder.

Sanatçının en önemli özelliklerinden biri de, neredeyse tüm çalışmalarında tarihi gün, ay olarak atıp resmini yaptığı yeri bildirmesidir. Bu şehirlere baktığımızda yalnızca batı Avrupa kentleri değil Taşkent, Buhara, Wuhan, Şanghay, Moskova, Kahire, Ürdün, Şam ve New York gibi farklı coğrafyalar karşımıza çıkar.

Muhakkak görmeniz gereken İzmir Arkas Sanat Merkezi’ndeki bu sergi ile Nejat Devrim ve Mübin Orhon‘nu daha yakından tanırken, Cumhuriyet ideallerinin önümüzdeki yüzyılda da önümüz aydınlatan bir ışık olacağına inanıyoruz.

Leave a Reply

Discover more from arzuendam

Subscribe now to keep reading and get access to the full archive.

Continue reading